İsraf ve Tasarruf- 10.10.2003 tarihinde Kütahya Ulu Camide yaptığım vaaz
İSRAF VE TASARRUFUN ÖNEMİ
İsrafın Tarifi ve Hükmü:
Arapça bir kelime olan israf “serefe” kökünden gelmektedir. Seref, yemek, içmek, giyip, gezmek gibi meşru ve mübah olan hususlarda ma’kul ve ma’ruf sınırı aşmak demektir.
İsrafın Lugat Manası:
Lüzumsuz yere harcama yapmak, ihtiyaçtan fazla tüketmek, saçıp savurmaktır.
Istılah manası ise;
İnsan fiillerinde sınırı aşana, aşırılık yapana, dengesiz harcama yapan kimseye de müsrif denir.
Tüketim ve harcamada; en aşağı derecede cimrilik, ortası iktisat, aşırısı ise israftır. Allah (c.c.): İsraf ve cimriliği de haram kılmıştır. İşte Rabbimizin hükmü:
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَحْسُوراً ﴿٢٩﴾
“Elini boynuna bağlı tutma (cimrilik yapma). Onu, büsbütün de açıp-saçma (İsraf da yapma), sonra kınanır, kaybettiklerinin hasretini çeker durursun.” (İsra 17/29)
İslam’ın emri iktisattır. İktisat; tüketim ve harcamada itidal üzere olmak, lüzumundan fazla ve noksan harcamaktan kaçınmaktır. İsrafın mukabili olan iktisat, mü’minlerin bâriz vasıflarından birisidir. (Mustafa Gazel, Kur’an ve Sünnetin Gölgesinde İrşad, Erhan Yayınları, İstanbul, 1999, c.2, s.250-251) Allah şöyle buyurdu:
وَالَّذٖينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً ﴿٦٧﴾
Onlar ki, (Rahman’ın has kulları) harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. (Furkan, 25/67)
Kur’an, israf yasağıyla anlayışındaki orta yol veya denge ilkesinin bir görünümünü sergilemektedir. Bu prensiplerin bir uzantısı olarak ferdin terkibinde yer alan madde ve ruha aynı anda haklar tanıyarak, evvela bu temel ve çekirdek yapıda bozulma ve sapmaları önlemektedir.
İtidal prensibinin en önemli belirişlerinden biri Kur’an’da ekonomik ahlak diye ifade edebileceğimiz; harcamada denge esprisidir.
Kur’an, dünya nimetlerinden yararlanmayı “ilahi istek ve arzu” olarak tespit eder…
İsraf, Kur’an ahlakının özündeki denge prensibini bozmaktadır. Çünkü birimizin gerektiğinden çok harcaması için, bir ötekimizin gerektiğinden az harcaması icap edecektir. Allah, yeryüzü sofrasına nimetleri dengeli bir biçimde göndermiştir. İsrafa gidenler, bu dengeyi, kendi lehlerine bozan isyancılardır. (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut Yayınları, 11. Baskı, İstanbul, 1997, s. 254-255)
İSRAF İLE İLGİLİ AYETLER
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O\’dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. (En’am, 6/141)
Yani zekatınızı verirken: Sakın ha! Bu benim malımdı da ben veriyorum. Yani bu adamın bu işte hiç hakkı yokken ben veriyorum veya malınızın öşrünü verirken, ben bu malı bu adama veriyorum, bunun hakkı yokken” demeyin. O adamın hakkı vardır.
Eğer vermiyorsanız o adamın hakkını gasbetmiş oluyorsunuz. Zekatı ve öşrü vermemekten ayrıca hesaba çekileceğimizi bilelim. “Sakın israf etmeyiniz” buyuruyor. (Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İstanbul, 1995, c.3, s.153)
Allah (c.c.), kitabımızda bize Firavun’u tanıtıyor. O, kâfir ve zalimdi. Bozguncu ve kibirli idi. Nüfuz ve iktidarını ölçüsüz ve acımasız olarak kullanan müsrif birisiydi. İşte, bize Firavun’u tanıtan bir ayet:
“Çünkü Firavun, yeryüzünde ululuk taslayan bir diktatör ve haddi aşanlardan (müsriflerden) idi.” (Yunus, 10/83)
KUR’AN-I KERİM’DE İSRAF
İnsanın, kendini ve sahip olduğu değerleri acımasız olarak harcaması israftır. Allah (c.c.), koyduğu ölçülere riayet etmeyip haddi aşanları, müsrifleri sevmez… İşte Rabbimizin hükümleri.
يَا بَنٖٓي اٰدَمَ خُذُوا زٖينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَࣖ ﴿٣١﴾
Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. (A’raf 7/31)
Yeryüzü mescit olduğuna göre daima güzel ve temiz giyinmeye, güzel konuşmaya, güzel davranmaya devam etmemiz lazımdır.
Allah İsraf Edenleri Sevmez
Kur’an-ı Kerim’de 17 yerde israfla ilgili ayet-i kerime vardır. Bunlardan 4 tanesi yeme-içme-giyme ile ilgilidir. Yani insanların tabiattan ürettiklerinin israf edilmemesi konusundadır. Geri kalan 13 tanesi ise (insanın israf) edilmemesi ile ilgilidir.
Bakara suresinin 29. ayetinde ifade edildiği gibi “yeryüzünde her ne varsa Allah sizin için yarattı” diyor. Elektrik-su insan için yaratılmış. Ekmek insan için yaratılmış. Bütün yediğimiz-içtiğimiz, giydiğimiz, kullandığımız şeyler insan için yaratılmış, bunları israf etmeyeceğiz. (Mahmut Toptaş, a.g.e. c. 3, s. 153-154)
İSRAF EDENLER, ŞEYTANLARIN KARDEŞLERİ OLUR
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.” (İsra 17/26)
“Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İsra 17/27)
Mutluluk yayıldıkça çoğalır. Aile yuvasında yaşanan mutluluklar dalga dalga etrafa yayılmalıdır. Yakın akrabalara sevgi, saygı ve yardımlarımız esirgenmemelidir. Fakirlere, yolda kalmışlara yardım edilmeli. Allah’ın kulu ve Hazreti Adem’in çocuğu diye bakmalı ve iman ettiğimiz Peygamberin çocuğu yolda bırakılmamalı.
Saçıp savuranlar yani mal varlığını haram yollardan harcayanlar şeytanın kardeşleri olurlar. Bu tür insanlardan birine sormuşlar. En çok duymak istediğin haber hangisidir? Bu şeytanın kardeşi cevap vermiş. “Babamın öldürülüp, katilinin yakalanması. Hem diyet alırım, hem de mirası yerim” demiş. (Mahmut Toptaş, a.g.e., c.4, s.418)
İnsanlar, tabii ki bu arada Müslümanlar lüks eşyalar alıyorlar. Pahalı mobilyalar, baş döndürücü elektronik aletlerle 250 metrelik evlerini ve villalarını döşüyorlar.
Marketlerden arabalar dolusu yiyeceklerle çıkıyorlar. Akılları dolduracak bir şekilde konforizme ve “mide”lere hizmet ediyorlar.
Halbuki bizim “iktisat etmek” gibi bir ilkemiz vardı. Allah’ın Rasülü “İktisad eden darlık çekmez” buyurmuştu. Yüce Allah’ın “İsraf edenler (saçıp savuranlar) şeytanların kardeşleri olurlar.” (İsra 17/27) fermanıyla savurganlığın manevi fecaatini haber vermişti. (Ekrem Sarıkçıoğlu, “Ekonomik Buhran Sebebiyle Yok Olan Değerlerimiz”, Altınoluk Dergisi, Mayıs 2002, Sayı: 195, s.53)
İSRAFIN ÇEŞİTLERİ
İnsanın sahip olduğu değerleri ve imkanları ölçüsüz kullanmak israftır. Bunun da birçok çeşitleri vardır. Bazılarını sıralayalım.
İsraf deyince, hatırımıza elektrik düğmesine basmak, çeşmelerimizin eskiyen lastiklerini değiştirmek, ekmek artıklarını atmayıp tirit yapmak gelir. Bütün bunlar israftır. Ancak, israf edilen şeylerin değerine göre israf önem kazanır. Mesela bir gram altını atıvermekle bir dilim ekmeği atıvermek aynı şey değildir. Günümüzde altının israfı daha büyüktür.
1. İNSANIN İSRAFI
Yaratılmışlar içinde en değerli yaratık insan olduğuna göre, yerde ve göktekilerin insan için yaratılıp, insana hizmet ettiğine göre, asıl israf edilmemesi gereken şey insandır. (Bakınız. Bakara 2/29; İbrahim 14/32)
İsraf: “İnsanın yaptığı şeylerde haddi aşmasıdır” diye tarif edilmiş. (El-Müfredat, Ragıb, İsraf maddesi) Rabbine ibadet etmesi için yaratılan insanın, isyan etmesi haddi aşmaktır. Dünyadan cennete doğru uzanan sırat-ı müstakimden çıkıp, cehenneme doğru yol olması haddi aşmaktır, israftır.
Sırat-ı müstakimde, insanlara kılavuzluk yapan peygamberlere uymaması, onların kılavuzluğunu reddetmesi kendini israftır.
Kur’an-ı Kerim’de insan israfından bahseden ayetler, yiyecek, içecek maddelerinin israfından bahseden ayetlerden fazladır. Çünkü güneş ve güneş enerjisi, su enerjisi, toprak ve ürünleri, deniz ve ürünleri hepsi insan için yaratılmış, öyle ise hiçbir şey israf edilmemeli, yaratıldığı gayenin dışında kullanılmamalı, özellikle de israf edilmemeli.
Kur’an-ı Kerim’e göre “Neysen mensiye olmak” unutulup gitmek de bir israftır. Rabbini unutanların unutulacağı, böylece israf edenlerin cezalandırılacağı haber verilir. (Mahmut Toptaş, a.g.e., c.3, s. 201-202)
Şimdi bu hususu Kur’an’dan öğrenelim. Taha Suresi.
124. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
Allah’ın zikri olan Kur’an’dan yüz çevirenler için yaşam sıkıntısı, darlığı vardır. “Dank” kelimesi darlık manasına geldiği gibi vücudun kırgın ve hasta olması manasına da gelir.
Allah’ın kitabına sırt çeviren toplumların sosyal bünyelerindeki uyuşturucu, aids, soygun, köşe dönme, vurgun, hortumlama, terör, cinayet ve hıyanet hastalıklarının toplumu nasıl yıprattığını gördük.
Asıl büyük tehlike ahiretteki körlüktür.
125. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der.
126. (Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!
İki gözü dünyaya kapalı, Allah’a açık olanlar, iki gözü dünyaya açık, Allah’a kapalı olanlardan daha iyidirler. Hac suresinin 46. ayetinde açıklandığı gibi, asıl körlük gönül körlüğüdür. Gözleri görmeyen kaldırımdan düşebilir. Ancak gönül gözü kör olan kafirler ise cehenneme düşerler ve unutulmuş muamelesi görürler.
İki gözü de kör olan İbni Ümmü Mektum, İran’ın fethinde Kadisiye’de kör gözleriyle sancağı elinde tutarak İranlıların hakkı görmelerine sebep olmuştur. (Mahmut Toptaş, a.g.e., c. 5, s.104-105)
İnsanlık tarihinde tanınan en eski insan Hz. Adem (A.S.) dır. Sonra diğer peygamberler, Kâbil, Firavun, Nemrud gibilerin unutulmaması ise Allah’ın gazabına uğrayanlardan bir kaçının teşhir edilmesiyle insanların aynı duruma düşmesini önlemektir. Onların da Kur’an’da teşhiri, elektrik direklerine asılan, çarpılmış insan kafası iskeleti gibidir. Başkalarını sakındırmak içindir.
Kendi canına acımayıp, inkârla israf eden kafirler de bu dünyada unutularak cezalarını çektikleri gibi ahirette cehenneme atılıp, orada ebediyen kalmalarıyla cezalarını çekecekler.
Kur’an-ı Kerim’de israfçı insanlardan bir kısmının da yeryüzünde bozgunculuk yapan, islah etmeyenler olduğunu ve onlara katiyen itaat edilmemesi gerektiğini şöyle haber verir:
“Yeryüzünde bozgunculuk yapan, islah etmeyen israfçıların emrine itaat etmeyiniz.” (Şuara, 26/151)
Eşlerin arasını bozan, ürettikleri pisliklerle havanın, toprağın, denizin dengesini bozan, gül gibi insanların ahlakını bozan, çiçeklerin rengini solduran, insanlara itaat etme. Onlar insan israfı yapmaktadır. Bir araya geldiklerinde “benim elimdeki silah iki milyon insan öldürür, seninki bir milyon insan öldürür yarışı” yapmaktadır. Rabbimiz onlar için “kalpleri hasta” (Bakara, 2/10) tabirini kullandıktan sonra “onlara bozgunculuk yapmayın denildiği zaman, onlar; biz, islah ediyoruz derler. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir. Ancak (hasta olmaları sebebiyle) bunu fark edemezler.” buyurur. (Bakara, 2/11-12)
Peygamberi inkar edenlerin (Bkz. Mü’min 40/34; Yasin 36/19) Kur’an’a inanmayanların müsrif olduğunu (Zuhruf 43/5) haber verir Rabbimiz. Kılavuzu takip etmeyen, cehalet ve küfür bataklığına çakılıp boğulan insan kendisini israf etmiştir.
Rabbimiz “Kadınlarınız sizin için tarladır” buyurmuştur. Tohumunu tarlaya atmayan, erkeklerle ilişki kuran ve Hz. Lut (a.s.)’a inanmayan topluluk hakkında da israfçı kelimesini kullanmaktadır Rabbimiz. (Zariyat, 51/34)
İnsanın da israfı; (Hani ekmeğin israfı nasıldır? Yenilmesi gerekirken çöplüğe atılması israftır) İnsanın da cennete girmesi gerekirken cehenneme gitmesi israftır. Onun için en büyük israf budur. Allah Kur’an-ı Keriminde (daha çok insan) israfının yapılmaması ile ilgili ayet indirmiştir.
Bu dünyada iken Rabbimin insana vermiş olduğu nimetleri değerlendirmemek bir israftır. Bir insanda fevkalade cevval bir zekâ varsa, öbüründe fevkalade bedeni bir kabiliyet varsa. Öbüründe sanata, ticarete bir kabiliyet varsa, bunlar değerlendirilmeden gidiyorsa, keşfedilmemiş madenler gibi yok olup gidiyorlar.
Madenler yine ileride değerlendirilir ama bu insanlar ölünce, bu dünyada değerlendirilmeden gidiyorlar. Maazallah bir de imanı elinden alınmışsa o da Cehennem çöplüğüne atılmış olduğundan dolayı israf edilmiş oluyor. (Mahmut Toptaş, a.g.e., c.3, s.154)
2. ZAMAN İSRAFI (VAKİT ÖLDÜRME)
Şu imtihan dünyasında en kıymetli sermayemiz zamandır. İyi veya kötü bir iş yaparken, saatimizin saniyesine bakarak zamanın çok hızlı geçtiğini daha iyi anlarız. İslam büyükleri zamanı keskin bir kılıca benzetirler. Onu iyi kullanırsak, iş görür. Eğer onu iyi tutamaz isek, o bizi keser, mahveder.
İslam’ı yaşamak ve hayata hakim kılmak için zaman, bizlere bir emanet ve fırsat olarak verilmiştir. İmam Râzi şöyle nakleder: “Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu: Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin. Onun bu sözünü duyunca, bu söz: Asr suresinin anlamıdır” dedim. İnsana verilen ömür, bir buz gibi erimektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa, insanın hüsranına neden olur. (Mevdudi, Tefhimül Kur’an, İnsan Yayınları, c.7, s.103)
O halde ömür sermayemizi ve nefeslerimizi, Allah yolunda, Allah’ın rızasını tahsil etmek için harcayalım. Şu ilahi ikazı unutmayalım:
8. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz. (Tekasür 102/8)
Zaman nimetinden hesaba çekileceğiz. Efendimiz buyuruyor: “Bir kulun, ömrünü nerede tükettiği, ilmiyle nasıl davrandığı, malını nasıl kazanıp nereye harcadığı, vücudunu nerede yıprattığı sorulmadıkça, onun ayakları kıyamet gününde Rabbinin huzurunda hesaba çekildiği yerden ayrılmayacaktır.” (Dipnot yazılacak)
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunlarda aldanmıştır. Sağlık ve boş (müsait vakit).” (Buhari, Rikak 1. Ayrıca bk.Tirmizi, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15)
İbadet, tâat, iyilik ve hayır yapmak için diğer bir ifadeyle mücahede için sıhhat ve vaktin önemi ortadadır. Ne var ki insanoğlunun devam edip gideceğini sandığı, fakat günün birinde, ansızın uçup gittiğini görerek aldandığını anladığı iki büyük nimet de yine sıhhat ve boş vakittir. “Her işin başı sağlık”, “sağlık olsun”, “olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözleri, dilimizde çokça kullandığımız ifade ve atasözleridir ve bunlar sıhhatin önemini yeterince anlatmaktadır. Önemli olan sıhhatin kıymetini güzel sözlerle değil, ondan gereği gibi yararlanarak takdir etmektedir.
Boş vakit, özellikle din ve mesâi açısından giderek daha zor bulunur bir nimet haline gelmektedir. Hele büyük şehirlerin gürültülü, hızlı, çalkantılı ve yorucu günlük yaşantısına mahkum olan insanlar, boş vaktin kıymetini çok daha iyi takdir etmektedirler. Gündüzü koşuşturma, gecesi televizyon işgali altında geçen çağın insanı, mânevî hayatı için değerlendirilebileceği boş vakte, ya da vakitlerini bu manevî mutluluğu için kullanmaya ne kadar muhtaçtır?….
Sağlık ve boş vakit, mücadele yolunda değerlendirildiği ölçüde kazanılmış olur. Aksi halde bütünüyle kaybedilmiş demektir. Zira geçen hiçbir saniyenin geri döndürülmesi mümkün değildir. “Vakit kılıçtır”, dikkat edilmezse insanı biçer. Sağlık da değeri elden çıktıktan sonra anlaşılan bir nimettir.
Bu iki nimeti Allah’a yakınlık yolunda kullanmakta dikkatli ve titiz olmak, bunları değerlendirmede başarılı olamayan çoğunluk içinden yakayı sıyırıp mücahedeyi kazanmak için ilk ve temel şarttır.
(İmam Nevevi, Riyazü’s Salihin, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Terc:Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Doç.Dr. Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İstanbul, tarihsiz, c.1. s.399-400)
Bazıları diyorlar ki:
“VAKİT GEÇİREMİYORUM, VAKİT GEÇMİYOR, VAKİT GEÇİRMEK İÇİN YAPTIM”
Genelde haram ve malayani işlerler meşgul olan kimselerin kabahatlerine mazeretleri böyledir. Vakit geçmiyor. Nedir vakit? Müslümanın vakti nasıl geçmelidir? Boş zamanlar kimler için vardır?
Vakit, zamandan bir bölümdür. Müslüman için vakit azizdir. Zira geçirilen her anın hesabını herkes Allah’a vermek zorunda kalacaktır.
Vakit mü’minlere emanet olarak verilmiştir. Vakit mü’min için o kadar dardır ki nefes verse tekrar almaya garantisi yoktur. Beş vakit namaz günde beş defa mü’mine vaktin kıymetini telkin eder. ” Vakit geçiremiyorum” felsefesi müslümanın lügatında yoktur. O, her anını yeryüzünden fitnenin kalkması için değerlendirmekle mükelleftir.
İnsanın boş zamanı yoktur. Boş zaman tembellerin, ahmakların ve akılsızların uydurduğu bir kelimedir. Allah (c.c.) zamanı insanlar için, insanları da “kendisini bilmesi” için yaratmıştır. Harcanan zaman değil, insandır. Öldürülen de zaman değil, insanın kendisidir. Boş zamanlar boş kafalar için vardır.
Hasılı, “Vakit geçiremiyorum”, “vakit geçirmek için yapıyorum” diyerek kirli işlerine vakti bahane edenler doğru bir iş yapmıyorlar. Müttaki mü’minlerin boş zamanı yoktur. Onun için vakit azizdir.
İnsanımız öyle uyuşturulmuştur ki, kötülüklere kılıf “vakit geçirmek için yaptım” uydurmasıdır. Dini öğrenmeye, yaşamaya sıra geldi mi “vakit bulamıyorum, vaktim yok” diyenler gaflet içindedirler. Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın.
(Mevlüt Özcan, Sorumsuzca Söylenen Sözler, Sabır Yayınları, c.1, s. 239-241, İstanbul, 1989)
3. EMEK İSRAFI
İsrafın en kötüsü, insan ve emeğin zayi edilmesidir. İnsana, insanüstü bir değer verip onu yüceltmek israf olduğu gibi, onun kadrini ve kabiliyetini bilmemek de israftır.
Çocuklara önem vereceğiz diye, büyükleri ihmal etmek, onları horlayıp dışlamak israftır.
Bilgili ve becerikli insanları değerlendirmemek ve onları faydalı olamayacakları sahalarda çalıştırmak israftır.
Bir emanet olan devlet ve millet işlerini; ehline vermeyip, korkak aciz kimselere vermek emanete ihanet ve israftır.
İnsanların güç ve gayretlerini, haram olan işyerlerinde harcaması da günahtır. İnsanın ve emeğin israfıdır.
4. EKMEK İSRAFI
İnsanoğlu hayatını sürdürebilmek için çok çeşitli ihtiyaç maddelerini temin etmek zorundadır. Yiyecekten giyeceğe, barınmaktan ısınmaya, taşıttan zorunlu kullanım eşyasına kadar nelere muhtaç değiliz ki…
Fakir-zengin hepimizin günde üç öğünde bıkmadan yediğimiz ekmeğin soframıza gelene kadar ki hikayesini bir düşünelim.
Eskilerin nân-ı aziz dedikleri bu vazgeçilmez gıdamız, ekmek halinde soframıza ulaşıncaya kadar hangi aşamalardan geçmiştir, hiç düşünüyor muyuz?
Bugün 250-300 bin lira civarında elde edebildiğimiz bu nimet, acaba sadece maddî değeri ile mi ölçülmelidir?
Tohum olarak tarlaya atıldıktan hasat edilmesi, değirmende un olması, hamur haline getirilerek pişirilmesi ve nihayet bize ulaşmasında kim bilir kaç kişinin alın teri vardır?
Acaba çarşıdan buğday alarak kendimiz imal etmeye çalışsak, bu fiyata bu kalitede ekmek yapabilir miyiz?
Ekmeği bize ucuz yedirmek için devletin ek katkısından haberdar mıyız?
Bilerek veya bilmeyerek çöpe attığımız ekmeklerde bütün bir millet hakkının bulunduğunu hiç düşündük mü?
Büyüklerimizin “Onda saçı bitmedik yetimin hakkı vardır” dedikleri kul hakkının bundan daha açık, daha çarpıcı bir misali olabilir mi?
Söz ekmekten açılmış iken bu konudaki müsrif davranışımızı daha açık belirtmek için birkaç çarpıcı örnek vermek isterim. Yurdumuzun sadece üç büyük şehrini ilgilendiren bu misal bile bizi dehşete düşürmektedir:
İzmir’de bir günde 550 bin kilo ekmek çöpe atılarak ziyan oluyor. İstanbul’daki çöplerin 1/6’ini ekmek israfı ile bütün Türkiye halkı bir hafta doyabiliyor. Ankara’nın ekmek israfı hiç de İstanbul ve İzmir’den geri kalmamaktadır.
Bizim gibi, nerede ise günlük besin ihtiyacının % 80’ine yakın kısmını ekmekten sağlayan bir millet için bu israf üzücü olduğu kadar dehşet vericidir de! Nüfusunun büyük çoğunluğu tarıma dayalı bir milletin israf yüzünden zaman zaman dışarıdan buğday alması ise açıklanması güç bir olaydır.
Hazreti Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Ekmeğe saygı gösterin. Zira Allah, ekmeği hürmete değer kılmıştır. Kim ekmeğe saygı gösterirse Allah da ona ihsanda bulunur.”
Bildiğimiz gibi ecdadımız ekmeğe son derece hürmet göstermişlerdir. Onlar sofrada ufalanan ekmek parçalarını atmazlar, bayatlayan parça ekmekleri de çorba ve diğer sulu yiyeceklerle tüketirler, çöpe ekmek dökmeyi ise, hiç mi hiç bilmezlerdi. Sevgili Peygamberimiz’in “Ekmeğe hürmet ediniz zira ekmek göğün ve yerin bereketidir. Sofradan düşen kırıntıları alıp yiyen kişiyi Allah mağfiret eder” yolundaki buyrukları, sanki hayatlarının vazgeçilmez bir düsturu idi.
Ekmek israfına paralel olarak açığımız da o oranda artmaktadır. Dış ülkelerden buğday almak zorunda kalışımızın en büyük sorumlusu, önce bizler; bizim müsrif davranışlarımızdır! İhtiyaçtan fazla ekmek alarak tüketemeden çöpe atmamız, dışarıdan buğday almamıza sebep olmaktadır. Böylece gereksiz yere dış ülkelere döviz ödemek zorunda kalıyoruz. Halbuki o dövizleri çok daha hayati ihtiyacımız olan maddelerin alımında kullanabilirdik!…
(Osman Cilacı, Dini ve Ahlaki Sohbetler, Tuğra Matbaası, Isparta, 2001, s.179-181)
5. MAL İSRAFI
Yerini bulmayan bir tuğla parçası, yırtılıp atılan bir kâğıt, çöpe atılan bir ekmek (parçası), cam kırığı, hayvanın yemesi gerekirken çevreye atıp saçtığımız meyve kabuğu vs. bir israftır. Hayvana hayvan muamelesi yapılması gerekirken haddi aşarak, pek çok insana gösterilmeyen ilgiyi göstermek israftır.
Efendimiz (s.a.v.) Hz. Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken: “Lüks ve israf içinde yaşamaktan sakın. Çünkü Allah’ın kulları, nimetler içerisinde yüzer değildir.” Buyurarak israfa dalmaktan sakındırmıştır.
Hemen belirtelim ki, ileri teknolojiyi ürünlerini kullanmak israf değil, bir ihtiyaçtır. İslam’ın haram kıldığı lüks; içki, kumar, fuhuş yolunda harama mal sarf etmek, aşırı giyim ve gücünün üzerinde harcama yapmak, gurur, kibir, şan ve şöhret için ziyafet düzenlemek maksadıyla yapılan bütün harcamalardır.
(Şamil İslam Ansiklopedisi, 3/207; Altınoluk Dergisi, Şubat 1999, Sayı.156. s. 38)
6. ENERJİ (KAYNAK) İSRAFI
Lüzumsuz kullandığımız lamba, boşa akan damla, bahçede ve saksıda olması gerekirken koparılan çiçek, bir müddet sonra çer-çöp olan çelenk, çeşitli sebeplerle katledilen orman ve ağaçlar birer israftır.
İsraf illetinden Efendimizin şu ikazı ile kurtulmaya çalışalım;
Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Sa’d (r.a.)’ın abdest alırken yanına uğradı. Ve O’na: “Bu israf nedir?” dedi. Sa’d (r.a.): “Abdestte israfa olur mu?” dediğinde, Efendimiz (a.s.) şöyle cevap verdi: “Evet. Akan bir ırmağın kenarında da olsan, israftan sakın.
Hayatın dengesini bozan israf illetinden kurtulmak için; hayatımızı, Kur’an ve Sünnete arzedeceğiz. Allah’ın nimetlerini, Allah ve Rasülünün koyduğu ölçülere göre kullanıp, O’na daima şükredeceğiz. Ve asla, haddi aşıp, Allah’a başkaldırmayacağız. Hiçbir zaman unutmayalım:
Ve duamız:
147. … Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl! (Al-i İmran 3/147)
Comments